KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ REKTÖR YARDIMCISI PROF. DR. ÖMER KÜÇÜK
Türkiye’nin dünyada olmayan yangın yönetim sistemini kullandığını söyleyen Kastamonu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük, “Türkiye şu anda 10-12 dakika ile yangına müdahalede Avrupa’da ilk sırada, dünyada ise ilk 2’de yer alıyor. Çıkan yangınlara 10-12 dakika içerisinde müdahale ediyor, dünya ortalaması 20 dakika civarındadır” dedi.
Akdeniz Bölgesi başta olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde çıkan yangınlarla ilgili değerlendirmede bulunan Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü ile Ormancılık ve Tabiat Turizmi İhtisaslaşma Koordinatörlüğü görevlerini de yürüten Kastamonu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük, 28 Temmuz’dan itibaren özellikle Akdeniz bölgesinde devam eden büyük yangınlarla karşı karşıya kaldıklarını değindi. Yangınların çıkış sebebine değinen Küçük, “Orman yangınlarını değerlendirdiğimizde halihazırda çıkış sebepleri, yapılan müdahaleler, hava araçlarının yeterliliği noktasında kamuoyunda farklı bilgilerin dolaştığını görüyoruz. Hakikaten yangınların meteorolojik şartlar açısından oldukça kritik seviyede olduğu bir zamanda çıktığını görüyoruz. Rüzgar hızının saatte 40 km üzerinde olduğu 70-80 km’ye kadar çıktığını, diğer taraftan sıcaklığın 40 derecenin üzerinde seyrettiğini ve nem (nispi) oranının da 30’ların altına düştüğünü hatta bu yangınlarda yüzde 14 seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Bunlar yangınların başlaması açısından kritik değerlerdir. Yangın bir noktadan başlayıp şiddetli rüzgarın da etkisiyle çok geniş alanlara yayılması orman yangınlarıyla mücadele eden yangın ekiplerine zor durumlar yaşatmaktadır” dedi.
“Türkiye yangına müdahalede Avrupa’da ilk sırada”
Türkiye’nin şu anda dünyada olmayan yangın yönetim sistemini kullandığını anlatan Küçük, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu sistem hem arazöz ekiplerimizin, hem ilk müdahale ekiplerimizin, hem de uçak ve helikopterlerin bir ara yüzde toplandığı, yönetildiği, görüldüğü bir sistemdir. Sistem sayesinde yangının çıktığı noktaya en yakın müdahale aracı bölgeye sevk ediliyor. Bu bizlere yangınları en kısa sürede müdahale etmek imkanı sağlıyor. Türkiye şu anda müdahalede 10-12 dakika ile Avrupa’da ilk sırada, dünyada da ilk 2 de yer alıyor. Yani çıkan yangınlara 10-12 dakika içerisinde müdahale ediyor, bu çok iyi bir süredir, çok erken müdahale süresidir. Çünkü dünya ortalaması 20 dakika civarındadır. Orman içlerinde yangın çıkması durumunda gerek ilk müdahale araçlarının gerekse arazöz ekiplerinin gerekse helikopterlerin su almasına yardımcı olan yapay havuz ve göletler de mevcuttur. Bu göletlerin planlaması ve konumlandırılması yangına hassas bölgelerde yangından önce yapılmış olup yangın çıkabilecek noktalarda en yakın su ikmalinin yapılabileceği şekilde tesis edilmiştir. Buralarda 4 binin üzerinde yapay havuz ve gölet mevcuttur. Bu da çıkan yangına gerek karadan gerekse havadan müdahale yapan araçlarının yangına su taşımasını kolaylaştırıyor. Ayrıca havada İHA kullanılarak gözetleme faaliyeti de yapılıyor. İHA kullanımı geçtiğimiz yıl başladı, bu yıl 4 tane İHA gözetleme maksadıyla planlandı. Bu mevcut yangınlar çok geniş bir sahada etkili olduğu için 9 adet İHA ile bu yangınlara müdahale ediliyor. İHA’ların gözetleme kabiliyeti çok yüksek. Çıkan yangınları anında tespit ediyor koordinatları ile birlikte. Hem hava hem kara ekiplerine sıcak noktaların koordinat bilgisini verip, ekiplerin o noktaya hızlı bir şekilde ulaşmasına destek veriyor.”
“Helikopterler daha uygundur”
Kamuoyunda, “Yangınlara doğru müdahale ediliyor mu? Helikopter sayısı yeterli mi?” noktasında tartışmaların olduğunu kaydeden Küçük, hem ekiplerin, hem de binlerce vatandaşın yangınlarla canla başla mücadele ettiğini ve bu mücadelenin görmezden gelinmesinin büyük haksızlık olduğunu vurguladı. Dünyanın farklı ülkelerinde de yangınların hala devam ettiğine dikkat çeken Küçük, yangının çıktığı ülkelerde çok sayıda hava aracı olduğunu ve buna rağmen yangınların kontrol altına alınamadığını dile getirdi. Türkiye’de dağlık arazilerde yangın çıktığını söyleyen Küçük, “Dar vadide çıkan yangınlara müdahale için helikopterler daha uygun. Burada girip alçak uçuş yapıp etkili atışlarda gerçekleştirebiliyorlar. Türk Hava Kurumu (THK) olayı gündeme geldi. THK’da yer alan uçakların şu anda uçma kabiliyeti olmadığını biliyoruz. Bu uçakların taşıdığı su kapasitesi ve bir saatteki performansı helikopterlerin çok altında kalıyor. Bir helikopter saatte 7-8 defa su ikmali yapıp orman yangınlarına müdahale edebiliyor. Burada hava araçlarının yangınlarla mücadelesi değerlendirildiğinde havada kalmış olduğu sürede atmış olduğu etkili su miktarıdır. Bu dikkate alınır. Türkiye’de coğrafyaya bakıldığında uçakların düz alanda kullanılmasında zaten bir problem yok. Amfibik uçaklar bu yönde kiralanıyor ve yangınlarla mücadele kullanılıyor” şeklinde konuştu.
“Planlı sistematik sabotaj olduğunu düşünüyorum”
1937 yılından itibaren 2020 yılı sonuna kadar tutulan yangın kayıtları incelendiğinde Türkiye’de şu ana kadar bu büyüklükte bir yangın ile karşı karşıya kalmadıklarını söyleyen Prof. Dr. Küçük, “Elbette meteorolojik faktörlerin son derece kritik olduğu bir dönemde bu yangınlar çıktı. 1 hafta içerisinde ardı ardına çok büyük yangınlar meydana geldi. Yangınların çıkış sebeplerine bakıldığında karşımıza yüzde 90 insan faktörünün çıktığı görülüyor, geri kalan kısmının yıldırım kaynaklı olduğunu biliyoruz. Ancak bu yangınlarda daha da dikkati çeken husus şudur. Yangınlara bakıldığında bir noktadan 4-5 farklı yerden aynı zamanda eş zamanlı yangınların çıktığını görüyoruz. Hatta birkaç saat arayla birbirine yakın farklı noktalarda şiddetli poyraz rüzgarının estiği, ekstrem hava hallerinin devam ettiği zamanda ikazlara rağmen yangınların çıktığını görüyoruz. Böyle bir durumda yangın çıkış sebepleri bakıldığında insan faktörünü karşımıza getirdiği gibi, bunun dikkatsizlik ya da ihmal olarak değerlendirilemeyeceği açıkça ortadadır. Tek bir noktadan değil, ardı ardına farklı noktalardan eş zamanlı çıkan ve birbirine benzer kritik yerlerde çıkan yangınların sabotaj, kasıt hatta planlı sistematik sabotaj olduğunu ifade etmek istiyorum. Bunun yetkili makamlarca değerlendirilip incelenmesinin üzerine sonuçlarının kamuoyuyla paylaşıldığında hep birlikte göreceğiz. İlerleyen süreçle yetkililerin yaptığı ikazlara rağmen 10’uncu gününe giren yangınlarda hala çok büyük hatlarda mücadelelerin devam ettiğini ve ormana giriş çıkışların yasaklanmış olmasına rağmen belli noktalarda yangının çıkması kesinlikle ihmal ya da dikkatsizlik değildir. Yetkili mercilerce sonuna kadar incelenip sebepleri ortaya konulacaktır” diye konuştu.
“24 saat gözetleniyor”
Türkiye’nin diğer ülkelerde olduğu gibi, orman yangınları ile mücadeleyi üç aşamada yürüttüğünü aktaran Küçük, “Bunlar, yangın öncesinde, yangın esnasında ve yangın sonrası yapılan çalışmalardır. Yangın öncesi yapılan çalışmalara bakıldığında; ormandaki arazöz ekiplerinin yangına müdahalesini kolaylaştıran emniyet yol ve şeritlerinin tesis edildiğini görüyoruz. Diğer taraftan 23 milyon hektara yakın ormanlık alanımızın 12 milyon hektarı orman yangınları açısından 1. ve 2. derecede yangına hassas yerde yer alıyor. Ormanlar 776 adet gözetleme kulesi ile 24 saat gözetleniyor. Sistemli ve her tarafa yayılmış bir gözetleme ağı var. Bu 776 gözetleme kulesinin içerisinde 200’ü aşkın kamera kullanılıyor. Bu kameralar dumana duyarlı hassas kameralar. Dumanı yaklaşık 10-15 kilometre mesafeden tespit edip, alarm verip en yakın bölgedeki yangın ekibini harekete geçirip hareket merkezine durumu iletiyor. Bu haberi alan hem kara hem de hava ekipleri de yangına müdahale ediyor” şeklinde konuştu.
“Özelleştirilmesi söz konusu değildir”
Orman Genel Müdürlüğü’nün, orman yangınlarıyla mücadeleyi özelleştirdiği yönündeki söylemlerin doğru olmadığını belirten Küçük, “Hayır, böyle bir şey yok. Orman yangınları konusunda çalışanlar böyle olmadığını bilir. Ama kamuoyunda böyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor, bu yanlış. Sadece orman yangınları ile mücadelede hava araçlarının kiralanması söz konusu. Ama yangınlarla mücadele ve organizasyon tek başına hava araçlarıyla yapılmıyor. Bin 72 arazöz var. 15 bin civarında yangın işçimiz var. 6 bin kilometre yapılmış yangın yol ağı var. 4 bin adet yangın göleti ve su havuzları var. Bunlar başka şirketler tarafından kiralama yöntemi ile mi yapılmış. Tamamen teşkilatın uhdesinde yapılmış ve planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş faaliyetlerdir” dedi.
“Yangın organizasyonlarını güçlendirmeleri gerekiyor”
Yangın söndürme ekiplerinin enerjilerinin çok büyük kısmını, yerleşim yerlerine sirayet eden yangınlara harcadığına işaret eden Küçük, şöyle konuştu:
“Şiddetli rüzgarlarda ana yangın diğer istikametlerde bu yerleşim yerlerinde mücadele devam ederken diğer noktada geniş alanları kaplamış, ormanlık alanda yapılan mücadelenin süresini uzatmıştır. Bizim buradan çıkartacağımız derslerden bir tanesi yangınlarla mücadelede yerleşim yerleri ile ormanlar arasında mutlaka yanıcı maddelerden arındırılmış ara kesitin bulundurulması lazım. Bunun kesinlikle uygulanması gerekiyor. Yangına hassas bölgelerde ormana bitişik alandaki her türlü tesisin veya yerleşim yerlerinin yapımında yangına dayanıklı malzemelerin kullanılması gerekiyor. Her ne sebeple olursa olsun kritik meteorolojik şartlar altında ormanlarda kesinlikle piknik ateşinin yakılmaması ve ormanlara girişin yasaklanması gerekiyor. Şu anda hasat dönemi içerisindeyiz. Tarımsal alanlarda yapılacak hasatların ardından yasak olan anız ateşlerinin yakılmasının kesinlikle engellenmesi gerekiyor. Bu noktada ciddi bir tedbirin alınması lazım. Bu yangında şunu da gördük; belediyelerin yangın organizasyonlarını güçlendirmeleri gerekir. Yerleşim yerlerine sirayet eden yangınlarla belediye ekipleri güçlü organizasyon yapısıyla mücadele edebilse, orman yangını ile mücadele ekiplerinin yerleşim yerlerinde vermiş oldukları mücadeledeki zaman orman alanında devam eden yangında kullanılacaktı. Bu da yangınların en azından belli noktalarda daha geniş hatlara yayılmasını bir miktar önleyecekti.”
“Yanan alanların imara açılması kasıtlı ve maksatlı söylemlerdir”
Orman yangınları sonrasında yanan alanların imara açılacağı şeklinde söylemlerin olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Küçük, “Böyle bir şey yok. Böyle saçma sapan konuyu bilmeyen, 6831 sayılı Ormana Kanunundan bihaber olan Anayasa’nın 169’uncu maddesinden bihaber olan insanların kulaktan dolma sözlerle bu alanların tekrar imara açılacağını söylemesi hakikaten akıllara zarar bir ifade” dedi.